10 Şubat 2009 Salı

bal

İnan, ruhum kopuyor teninin beyazlığına.
İnan, öncem tam yine; ama ritimsiz.
İnan, vuruyor geceler senin tenine her an.
İnan, ruhum kopuyor gerçekliğinden, asla olmayan.
Aynaları var hayatın, sureti sana benzeyen, her yanda, damla damla akıyor çerçevelerinden çocukluğu yaşlıların ve kâbusları çocukların.
Acıların acılarım.
İnan, etrafın şehirler yıkıyor her notada, her durakta bile.
Bir senin saçların kalıyor özgür.
Bir senin yüzün masum.
Bir senin kelimelerin anlaşılıyor yok olmadan.
Bir sen kadın kokuyorsun,
Bir senin dudakların bükülüyor çocukça hala.
Bir sen soluk alıp verince hissedebiliyorum ensemdeki tüyleri.
Bir sen şarkı söyleyince hatırlayabiliyorum çocukluğumu.
Bir senin inadın, yara yapan kırmızı ayakkabıları isteyen çocuğunki kadar istek dolu.
Bir senin ağlamışlıkların kat kat midemin üstünden boğazıma uzanıyor.
Bir senin yok oluşların, geriye çekilişi yaşamımın başımın arkasından, unutuş.
Bir senin imaların ellerimin arasından uçup giden balonları anımsatıyor; hem acır içim hem merakla izlerim.
Bir sen kutlayabilirsin gerçekten anlayarak vazgeçişleri.
Bir senin yürüdüğünü hayal edince az, dar, renksiz, kısa sokakları dünyanın.
Bir seninleyken zaman, hızla kendi etrafında dönerken parmak uçlarına vuran rüzgârın sızısı gibi...
Bir senin uykun ölüme eş değil, masalları çocukların.
Bir senin ihtiyarlığını özlüyorum; öyle canlı öyle varsın ki her anını çizebiliyorum ömrünün.
Bir senin tenin karda parlıyor, ışıkla aynı hızda kayıyor.
Bir sen vuruyorsun sokağın ortasında duran topa bacağını bile unutarak, koparcasına koparırcasına her şeyi mekândan,
Bir sen vuruyorsun topa bulutlara kadar.
Bir sensin hikâyelerdeki kahramanların hepsi olabilen, toz mavi heyecanlı cümlelerin üstüne sinebildiği bir sen varsın.
Bir senin mırıltın yaprakların koyu yeşil, serin hışırtısı gibi.
Bir sen renklere ait değilsin, renkler sende uyuyor.
Bir sen içerken her yaşta oluyorsun sırayla.
Bir senin oturuşun şairleri anıyor tek tek.
Bir senin adımların şarkıları çalıyor bir bir.
Bir senin iç çekişin mut kokusu yayıyor birdenbire.
Bir sen üflüyorsun kaşları çatık bulut adamlar gibi içten.
Bir senin edan eskilerin İstanbul meyhanesi…
Bir senin varlığın istetiyor yıkmak duvarları, eritmek demirleri.
Bir senin tenine dokunmak nefesini tutup, maviye çıkmak ve sonra dalmak derinlerine susuzluğunun…
Bir senin gidişlerin şamanların imgeleri gibi…
Bir senin koşuşturan düşlerin evsizlerin ateşi...
Bir sen çırılçıplak koşar gibi izliyorsun pencereden, yağan yağmuru.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder